Özet:
Araştırmamızın konusu giderek yapımı yaygınlaşan yüksek yapılardır. Mimarların tasarımcı olarak, tarih içindeki gelişim süreçlerinin bilinciyle, güncel teknolojiye hakim olup üretime yön vermeleri gerekliliği, düşüncesi çalışmamızın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de sıklıkla rastladığımız yüksek yapıların 19. yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkmaları, yoğun kentsel yapılaşmanın gereksinimi ile teknolojik gelişmenin örtüşmesi sonucunda başlamıştır. Yüksek yapıların tarihi gelişimi dört devrede ele alınabilir. 1.1885'e kadar olan devre 2.1885 - 1930 devresi 3.1930 -1960 devresi 4.1960 sonrası devre 1883 - 1886 yılları arasında inşa edilen "Home Insurance Building", yüksek yapılarla ilgili uluslararası bir araştırma ve yayın kuruluşu olan "Council on Tall Buildings and Urban Habitat" tarafından dünyanın ilk gökdeleni olarak kabul edilmiştir. Günümüzde ise, dünyanın en yüksek yapısı olan, Malezya -Kuala Lumpur'da inşa edilen, 452 mt yüksekliğindeki betonarme bir yapı olan "Petronas Twin Towers'" a ulaşılmıştır. Başlangıcında kentleşmeden doğan gereksinme ile yönelinen yüksek yapılar tarihi gelişim süreci içinde ekonomik ve teknolojik gücün kanıtı olan prestij yapılarına dönüşmüşlerdir. Yüksek yapıları bu bağlamda ele aldığımızda, ana bileşenlerinden biri olması sebebiyle ve yapının sunuş bölümü olarak yorumlayabileceğimiz cepheler, araştırmamızın odaklandığı noktadır. Cepheler iç mekan ile dış mekan arasında yer alan ayırıcı bir bölme olarak yapı bütününün ayrılmaz bir parçasıdır. Fonksiyon olarak "insan derisine" benzetilmektedir. Günümüzde inşa edilmekte olan yüksek yapıların dış cephe tasarımında, yapıya dikkat çekici ve çarpıcı bir etki verme amacıyla alışılmışın dışında cam yüzeyli giydirme cephelere yer verilmektedir. Cephelerdeki geleneksel kullanımın ötesinde,yapı ile çevre arasındaki ilişkiyi bütünüyle düzenliyen giydirme cepheler, 1850 Merde Londra'da yapılan "Crystal palace" 'dan bugüne büyük mesafeler katetmiştir. Yapının dış ortam ile ilişkisini iki yönlü filtre işlevi görerek yerine getiren, giydirme cepheler iki ana grupda toplanabilmektedir. 1.Ağır giydirme sistemler (Heavy Cladding) 2.Hafif giydirme sistemler (Lıght Cladding) Ağır giydirme sistemler, çoğunlukla prekast betonarme panellerle yapılmakta, yüksek yapı strüktürüne fazla yük bindirdiği için tercih edilmemektedirler. Hafif giydirme sistemler, yapı strüktürünün önüne monte edilen metal çerçeve içerisine, hafif kaplama malzemelerinin tesbit edilmesiyle oluşturulan sistemlerdir. Hafif giydirme sistemler, günümüzde beş ayrı montaj yöntemiyle uygulanmaktadır. 1. S tick sistem 2.Panel sistem 3.Yarı panel sistem 4.Kolon-kuşak sistem 5.Strüktürel silikon sistem Hafif giydirme sistemlerin, günümüzde, yapı strüktürüne daha az yük getirmeleri sebebiyle tercih edilmeleri, bu sistemlerin ana bileşenleri ve teknik performansını etkileyen kriterleri incelememize yol açmıştır. Yapı dış yüzeyinde kabuk görevini yüklenen giydirme cepheler, ince bir kesitte yapı fiziği sorunlarını çözmek, iç mekandaki konfor koşullarını sağlamak durumundadırlar. Sonuç olarak, yüksek yapılar ve onun ayrılmaz parçası olan giydirme cepheler, tasarım aşamasında, birikmiş bilgi ve deneyimlerden, teknolojik gelişmelerden yararlanılarak proje ve detay çalışması yapıldığı oranda kullanım aşamasında performansı yüksek yapılar inşa etmek mümkün olacaktır.